-
1 Knöchel
ayak bileğipl.m.ayak bileği kemiğipl.m.parmak eklemi -
2 betreten
ayak basmakgirmek -
3 treten
ayak basmakezmekgitmektekmelemektepmekyürümek -
4 überschlagen
überschlagen*1. irrI vt1) ( auslassen) es geçmek2) ( schätzen) tahmin etmek, kestirmek, yaklaşık olarak hesap etmekII vrsich \überschlagen1) ( Fahrzeug) devrilmek, takla atmak;ihre Stimme überschlug sich sesi birdenbire tizleşti2) ( Ereignisse) birbirini kovalamak2. irr1) ( Funken) sıçramak2) ( übergehen) geçmek (in -e);seine Stimme schlägt über sesi çatallanıyorII vtdie Beine \überschlagen ayak ayak üstüne atmak;mit überschlagenen Beinen im Sessel sitzen ayak ayak üstüne atmış vaziyette koltukta oturmak -
5 Bein
Bein <-(e) s, -e> [baın] nt1) ( Körperteil) bacak;die \Beine übereinanderschlagen ayak ayak üstüne atmak;er stellt ihm ein \Bein (a. fig) ayağına çelme takıyor, ona çelme takıyor [o atıyor];jdm \Beine machen ( fig) o ( fam) ( jdn fortjagen) birini kov(ala) mak; ( jdn antreiben) birinin iki ayağını bir pabuca sokmak;er ist schon wieder auf den \Beinen ( fam) tekrar ayağa kalktı bile;immer wieder auf die \Beine fallen ( fig) hep dört ayağının üstüne düşmek;mit dem linken \Bein zuerst aufgestanden sein ( fam) ters [o sol] tarafından kalkmış olmak;Lügen haben kurze \Beine ( prov) yalancının mumu yatsıya kadar yanar2) (Tisch\Bein, Stuhl\Bein) ayak -
6 Zeh
große (kleine) Zehe büyük (küçük) ayak parmağı;jemandem auf die Zehen treten b-ne baskı yapmak; (kränken) b-ni incitmek -
7 Zehe
große (kleine) Zehe büyük (küçük) ayak parmağı;jemandem auf die Zehen treten b-ne baskı yapmak; (kränken) b-ni incitmek -
8 Balken
Balken <-s, -> ['balkən] m1) ( vierkantig gesägtes Bauholz) mertek; (Holz\Balken) (ahşap) kiriş, kalas;lügen, dass sich die \Balken biegen ( fam) bir ayak üstünde bin yalan söylemek, bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek2) (Stütz\Balken) payanda3) sport (Schwebe\Balken) kalas -
9 Fuß
1) ayak;am \Fuß des Berges dağın eteğinde;zu \Fuß gehen yürüyerek [o yayan] gitmek;gut zu \Fuß sein ayağına çabuk olmak;von Kopf bis \Fuß baştan aşağı;auf großem \Fuß leben bol keseden yaşamak;auf eigenen Füßen stehen ( fig) kendi yağıyla kavrulmak;mit jdm auf gutem \Fuße stehen biri ile iyi anlaşmak;\Fuß fassen ayak uydurmak;jdn auf freien \Fuß setzen birini serbest bırakmak2) ( einer Säule) kaide -
10 Fußende
-
11 mithalten
mit|haltenich konnte nicht bei ihnen \mithalten onlara ayak uyduramadım -
12 Schritt
Schritt <-(e) s, -e> [ʃrıt] m1) ( beim Gehen) adım;\Schritte hören ayak sesleri duymak;mit schnellen \Schritten hızlı adımlarla;auf \Schritt und Tritt verfolgen adım adım izlemek;nur ein paar \Schritte von hier buradan sadece birkaç adım;mit jdm \Schritt halten birine ayak uydurmak;mit etw \Schritt halten ( fig) bir şeye adım uydurmak;\Schritt für \Schritt adım adım2) ( einer Hose) apışlık, ağden ersten \Schritt tun ilk adımı atmak;\Schritte in die Wege leiten önlemler almak -
13 umschalten
um|schaltenI vidie Ampel schaltet automatisch auf Gelb um lamba otomatikman sarıya geçer2) radio, tv ( Programm) program değiştirmek; ( verbinden) bağlamak (in/nach -e/-e), takmak (in/nach -e/-e);auf das zweite Programm \umschalten ikinci programa geçmeknach den Ferien wieder auf den Alltag \umschalten tatilden sonra günlük yaşama tekrar ayak uydurmakden Wagen vom ersten in den zweiten Gang \umschalten arabayı birinci vitesten ikinciye geçirmek -
14 umstellen
um|stellen1. I vt2) ( Uhr) ayarlamak;die Uhr \umstellen saati ayarlamak3) ( Betrieb)etw auf Maschinenbetrieb/auf Computer \umstellen bir şeyi makineleştirmek/bilgisayarla yapmaya başlamak;wir haben auf Computer umgestellt bilgisayarlı sisteme geçtik4) ( ändern) değiştirmekII vrnach den Ferien sich wieder auf den Alltag \umstellen tatilden sonra günlük yaşama tekrar alışmak [o ayak uydurmak]2. vt, kuşatmak, çember içine almak -
15 Zeh
-
16 Zehe
Zehe <-n> ['tse:ə] f1) ( Körperteil) ayak parmağı;die große \Zehe ayak başparmağı2) (Knoblauch\Zehe) diş;eine \Zehe Knoblauch bir diş sarımsak -
17 Zehenspitze
ayak (parmağının) ucu;auf \Zehenspitzen gehen ayaklarının ucuna basarak yürümek;sich auf die \Zehenspitzen stellen ayak parmaklarının ucunda yükselmek -
18 Zehe
f.ayak parmağıayak parmağı -
19 Angel
Angel1 f <-; -n> menteşe;zwischen Tür und Angel ayak üstü, kapı aralığındaAngel2 f <-; -n> olta -
20 ankommen
ankommen auf (A) -e bağlı olmak;es auf etwas ankommen lassen bş-i göze almak;damit kommt er bei mir nicht an bununla beni etkileyemez;ankommen gegen ile başa çıkabilmek;3. v/unp: ankommen auf (A) önemli olmak;es kommt (ganz) darauf an önemli olan (şu)
См. также в других словарях:
Ayak — Série Titre de la série dans Pif gadget Scénario Jean Ollivier … Wikipédia en Français
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak teri — is., tıp 1) Ayak parmakları arasından çıkan pis kokulu salgı 2) Hizmet için bir yere gönderilen kimseye verilen ücret, ayak kirası Hastayı iyi bulmak, aşağıda bekleyen hekimi, ayak teri verip savmak, çılgın bir arzu hâlinde birdenbire içine… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak ayak üstüne atmak — otururken bir bacağını ötekinin üstüne almak Arkasını dönerek sandalyesini muavinin tarafına çevirdi ve ayak ayak üstüne attı. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
Ayak-ayakan — In Javanese gamelan music, the ayak ayakan is one of the gendhing structures derived from the wayang repertoire. The colotomic structure is:::...P ...P::TNTN TNTNwith both lines played together, and T indicating a stroke of the kethuk, P the… … Wikipedia
ayak ucu — is. 1) Yatılan bir yerin ayak uzatılan yeri 2) sp. Ayak parmak uçlarının oluşturduğu dar dayanak yüzeyi … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak basmak — 1) bir yere varmak, ulaşmak Amerikan astronotu aya ayak basacağı günkü gazetelerde odalar seçimi havadisleri vardı. F. R. Atay 2) girmek, gelmek, uğramak Köy evinin içine ayak basar basmaz, elbette bir saman ve hafif tezek kokusu duyulur. S. F.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak uydurmak — 1) yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak 2) ayak açmak 3) mec. kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek Âdettir, genç kızlar girdikleri ailenin terbiyesine, gidişine ayak uydururlar. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak bağı — is. Bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olan şey Bu çocuk bana ayak bağı oluyor … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak divanı — is., tar. 1) Olağanüstü durumlarda o anda bulunulan yerde padişahın katılmasıyla bir konuyu görüşmek ve karara bağlamak için yapılan toplantı, ayakta toplanan meclis 2) mec. Ayakta yapılan sohbet Yarım saat bir ayak divanı yapılır. Havadan, sudan … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak izi — is. 1) Herhangi bir zemin üzerinde ayağın bıraktığı iz Karda ayak izleri var / Vurulup düştükleri yere kadar. N. Cumalı 2) Bebeklerin kimliklerini belirlemek ve düztaban olup olmadıklarını anlamak için doğar doğmaz alınan iz … Çağatay Osmanlı Sözlük